14 Ekim 2011

''Pastırma Yazı''ndan elde kalanlar...

''...
sanki şiirini bilmediğim
bir Fransız akşamında
kaldırım taşlarını s
ayıyorum kalbimin...

içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...'' Y.E.
































12 Haziran 2011

Yokluğunda...



Sizin hiç babanız öldü mü?                                                                                                          Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? 

                                                                                                    C.S.

24 Nisan 2011

Aya Yorgos yolları, inanmanın yokuşları...

Çok eski bir hikayenin peşine düşüp, yılda ancak iki kez rastlanabilecek türden bir ayine tanık oldum. Büyükada'da Rumların deyimiyle Aya Yorgos kilisesine çıkan o zorlu yokuşu tırmandım, dilekleriyle yürüyen onca insanla beraber. Tanık oldum, inancın zorlu yollarına ve bir kez daha inandım, inanmanın gücüne...
^^Gelelim hikayeye; Bizans döneminde işgal altında kalan adada, Aya Yorgi kilisesindeki ikona ve kutsal cisimler papazlar tarafından koruma amaçlı toprağa gömülmüş... Aradan geçen uzun yıllardan sonra Aziz Aya Yorgi, bir çobanın rüyasına girmiş ve kiliseye uzanan yolu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup kazmasını söylemiş... Olayı önce dikkate almayan çoban, aynı rüyayı 3 gece üst üste görünce kiliseye tırmanmaya karar vermiş. Çıplak ayakla ve hiç konuşmadan kiliseye uzanan uzun yokuşu tek başına tırmanmış. Kiliseye yaklaştığı anda çan sesleri duymaya başladığı yerde durup tam o noktayı kazmış ve zamanında gömülen cisimleri bulmuş.^^
İşte peşinden gidilen ve o zorlu yolları aştıran inancın dayandığı hikaye...





















12 Şubat 2011

Çocuk aklımın trenlerine ilk veda edişim...


Sanki gözlerimi açtığım, görmeye başladığım ilk andan beri varlardı. Çocukluğum içlerinde geçmişti!
Ne zaman halama misafirliğe gitsek binerdik ^^Sirkeci-Halkalı^^ arası gidip gelen, yılların diz çöktürdüğü o eski trenlere. Sorup dururdum anneme kaç durak kaldığını... Her seferinde durakları saymaya çalışır, 3.ye gelemeden unuturdum. 
Seslerine o kadar aşinayım ki, ne zaman tren dense görüntülerinden önce sesleri gelir aklıma. Bir de Kumkapı'daki o dar, karanlık ve sidik kokan geçit... 
Artık yok çocukluğumun trenleri ne yazık ki! Her şey gibi onlar da ''yenilendi'' zamanda... Çocukluğuma ait diğer her şey gibi onlar da yalnızca anılarımda! Bir de son olarak fotoğraflarımda!









16 Ocak 2011

feda etmenin ötesi..



Çocukluğumdan beri süregelen ve uzaktan seyrettiğim; seyrederken de içimi yakan manzaralardan ibaretti benim için kurban seremonisi... Bu yıl bir de içeriden bakmak istedim! 
Hayatımda hiç bu kadar erkek egemen bir toplulukta kadın olduğumu hissetmemiştim :) 
Ama içlerine girdim; sofralarına oturdum, çaylarını içtim  titrek  gaz lambası ışığında.. 
Kars'tan Erzurum'a, Sivas'tan Kırşehir'e... İl il dolaştım sayelerinde! Sıcak sohbetler fotoğrafların da önüne geçti! 
Sayesinde yaşadığım bu deneyim ve bildiklerimin ötesini bana gösterdikleri için hepsine minnet borçluyum!
Ön yargılarınız varsa bu konuda, gidin bir çaylarını için derim...  






















''Sizin için onlarda muayyen bir zamana kadar bir takım menfaatler vardır, sonra da varacakları yer Beytullah'tır.'' Hac Suresi 33.ayet